Henry Timi, radikal bir tarzın temsilcisi

Storage with stacked natural stone slabs in front of a metal wall

İtalyan tasarım dünyasının en gizemli ve etkili markalarından biri olan HENRYTIMI'nin arkasındaki isim: Henry Timi. Radikal tarzıyla öne çıkan bir sanatçı ve zanaatkâr olan Henry Timi, ham malzemelere duyduğu bağlılık ve güzelliğe olan tutkusu ile tanınıyor. Zamanını Milano, Roma ve tüm benzersiz işlevsel eserlerinin hayat bulduğu Manifattura’nın yer aldığı Marche'nin doğal ortamı arasında geçiriyor.

Modern black chair with a minimalist design and a large dog with brown and black fur.

Henry Timi, bir tasarımcı ve sanatçı olarak İtalya'nın Milano kentinde yaşıyor. Yaşamı boyunca estetiğe ve doğal malzemelerin inceliklerine karşı derin bir duyarlılık kazandı. 2011 yılında, Milano tasarım dünyasının en seçkin ve ilham verici galerilerinden biri olan kendi adını taşıyan galerisini açtı.

Minimalist wooden sculpture in a modern, bright setting

“Bir tercih yapmak zorunda kalsaydım, doğal taş ve ahşabın eşsiz olduğunu, kökenlerine ve doğalarına saygı gösterilmesi gerektiğini söylerdim. Özgünlük fikrine içtenlikle inanıyorum”. Henry Timi

Şu anda, Manifattura’nın bulunduğu Marche bölgesindesiniz. Burası tam olarak nasıl bir yer? 

Manifattura, HENRYTIMI dünyasında ikonik bir yere sahip, son yıllarda kendimi büyük bir tutkuyla buraya adamış hissediyorum. Mimari anlamda, sade, temiz ve özüne odaklanan bir yapı olarak tanımlanabilir. İçinde sanat odaklı ahşap atölyesi, mermer işleme atölyesi, metal atölyesi ile yüzey işlemleri, boyama ve kurutma odaları ve çeşitli malzeme koleksiyonları bulunuyor. İşte burada, doğal ahşap, taş, metal, kil ve kumaşları, benim “fonksiyonel sanat eserleri” olarak adlandırdığım objelere dönüştürüyoruz. Milano ve Roma'daki galerilerim ile paralel olarak, prototipleri ve eserleri sergilediğimiz bir galeri alanı da içeriyor. Manifattura’yı, doğayla çevrili, bir araya gelme ve huzur bulma mekânı olarak düşünmeyi seviyorum. Hemen yanında atlarımın bulunduğu bir ahır var, bu da benim diğer büyük tutkum.

"Manifattura" ismini seçtiniz, İtalyanca’da “üretim” demek, ama bu kelime aynı zamanda el emeğini ve ustalığı da çağrıştırıyor. Yaratıcı sürecinizde insan dokunuşu ne kadar önemli bir yer tutuyor? 

Manifattura benim kalbimin attığı yer, çalışmalarıma yön veren bir güç. Somut bir gerçeklik olmasının yanı sıra, içimdeki heyecanı ve tutkuyu da besliyor. Bu ismi, üretme sürecinin eller, zihin ve kalple yapılan bir eylem olduğunu göstermek için seçtim. Ellerimize dokunacak somut bir malzeme almak, kaybolmaya yüz tutmuş ahşap işçiliği, mermer kesimi, metal işleri ve terzilik gibi sanatları yaşatmak gerektiğine inanıyorum. Manifattura tam olarak bu misyonla hayata geçirildi.

Manifattura, aynı zamanda doğduğunuz yer olan Marche bölgesinde bulunuyor. Buranın dünyaya ve tasarıma yönelik bakış açınızı etkilediğini hiç düşündünüz mü? 

Evet, bunu giderek daha fazla düşünüyorum. Bu manzara, eski köyleri, denizi ve dağlarıyla insanın üzerinde güçlü bir etki bırakıyor. Doğayı aynı zamanda bize sunulmuş en büyük ilham ve güzellik kaynağı olarak algılıyorum. Bu açıdan bakıldığında Marche bölgesi, tıpkı İtalya'nın geri kalanı gibi harikulade bir yer.

Doğup büyüdüğünüz yere güçlü bağlarla bağlı olduğunuzu görüyoruz.

Evet, burada doğdum ve ailem hâlâ burada yaşıyor. Corridonia bana eşsiz bir huzur veriyor, bundan dolayı birkaç yıl önce Manifattura'yı tam da burada kurmaya ve tüm çalışmalarımı Adriyatik Denizi ile Sibillini Dağları arasında gerçekleştirmeye karar verdim. Projeme yerel çapta genç zanaatkârları da dahil ederek bölgenin topraklarına ve insanlarına verdiğim değeri ortaya koymak istiyorum. Milano'da markamı ve kariyerimi geliştirmek için uzun yıllar geçirdim ve her ne kadar o şehre derin bir şekilde bağlı olsam da, HENRYTIMI'nin kalbini ve ruhunu burada yaratmaya karar verdim.

Bu manzara, eski köyleri, denizi ve dağlarıyla insanın üzerinde güçlü bir etki bırakıyor. Doğayı da bize verilmiş en büyük ilham ve güzellik kaynağı olarak görüyorum".Henry Timi

HENRYTIMI nedir, bu proje nasıl ve ne zaman başladı? 

2011’de Milano’daki galeriyle başlayan bu yolculuk, endüstriyel tasarım ve geçici trendlerin ötesine geçerek zamana meydan okuyan işlevsel sanat eserleri yaratma fikriyle şekillendi. İlk başlarda, yaptığım şeyi insanlara açıklamakta zorlanıyordum: Temel şekillerle, doğal veya işlenmemiş malzemelerle, hatta bazen ham ve bitmemiş görünüme sahip malzemelerle çalışıyordum. Ancak istikrarlı bir büyüme süreci ile bugün, dünya çapında tanınırlığı olan bu projeyle gurur duyuyoruz. Daha önce var olmayan yeni bir stil çizgisi yarattık: Sanatsal iç mekân konsepti. Koltuklardan döşemeli mobilyalara, mutfaklara, banyolara ve aksesuarlara kadar koleksiyonun tüm unsurlarını incelediğinizde kat ettiğimiz yolu görebilirsiniz. Belki biraz aşırı, ama gerçekçi ve tutarlı bir duruşa sahip. Ve piyasa bunu tanıyor, takip ediyor ve saygı gösteriyor.

Bu kadar saygı görmenize rağmen kendinizi tasarım dünyasının dışında biri olarak görmeniz gerçekten ilginç. Bu benzersiz konumu nasıl elde ettiniz ve bu dengeyi nasıl koruyorsunuz? 

Kendime daima şunu söyleyip hatırlattım: Derin bir iz bırakan, özgün bir şeyler yaratmak istiyorsan, tutkuya ve kararlılığa ihtiyacın olacak. Fedakârlık yapman, çok çalışman ve aynı zamanda sabrını koruman gerekecek. Tarzımızın bu kadar ayırt edici olmasının nedeni, tutkuyla, kararlılıkla ve fedakârlıkla şekillenmiş olmasıdır. Ama en önemlisi, bu çizgi tutarlılıkla ve tek bir misyonla besleniyor: her gün güzelliği yaşatmak, beklenmeyeni yaratarak iz bırakmak. Sık sık “Made in Italy” ve İtalyan mükemmelliyetinin birçok alanda monoton ve sıkıcı bir hal alabildiğini düşünüyorum. Sistemin biraz dışında olsam da onun bir parçasıyım ama sıkıcı şeyleri sevmiyorum. Güzel şeyler yaratmayı, bunları özgün olarak şekillendirmeyi ve başkalarına aktarmaya çalışmayı seviyorum. İlham vermeyi, etkilemeyi ve en önemlisi de bu stilistik ve işlevsel dili gerçekten anlayabilecek kişilerle bağ kurabilmeyi hedefliyorum.

Showroomlarınız da felsefenizi yansıtan sanat galerileri gibi benzersiz nitelikte. Bu özgün atmosferleri yaratırken hangi duygular ve fikirler size yol gösterdi? 

Evet, onlar gerçek anlamda birer sanat galerisi, ben onlara “işlevsel sanat galerileri” diyorum. Bu konsepti uzunca bir süredir kullanıyorum; “showroom” ifadesini sözcük dağarcığımdan tamamen çıkardım. Bu galerilerde eski el sanatlarını ön plana çıkarıyor ve yalnızca gerçekten hayranlık uyandıran ve daha da önemlisi, bir işleve sahip olan bitmiş eserleri sergiliyoruz. İlk galerimizi Milano'da, Brera'daki Foro Bonaparte'da açtık. Birkaç yıl önce de, vizyonumuzu en üst düzeyde ifade edebileceğimiz, dünyanın en güzel şehri olan Roma'nın Margutta caddesinde bir galeri açmaya karar verdik.

Eserleriniz, doğallığını koruyan malzemelerle kurduğu güçlü bağ sayesinde, son derece dokunulabilir ve gerçek bir varlık hissi uyandırıyor. Bunlardan en çok hangisi size hitap ediyor? 

Bu konuda kararsızım. Ahşap ile taş arasında bir türlü seçim yapamıyorum. Benim öyküm, bu ikisinin – taş ve ahşabın – birleşimi, buna bir de metal katılıyor. Ahşap, taş, metaller. Taş, ahşap, metaller. Metaller, ahşap, taş. Bilemiyorum. Emin olduğum tek şey: Taşın, ahşabın ve metalin doğallığını, tek bir tonun dinginliğinde ya da tonlar arası uyumun içinde buluşturmak. Çünkü benim için zarafet, vazgeçilmez bir ilkedir.

Minimalist wooden chair with a curved design and dark wood grain in close-up.

“Zamanı dolu dolu yaşayarak ona hak ettiği saygıyı göstermeye çalışıyorum. Bazen daha da fazla zamanım olmasını dilesem de aslında sadece anı yaşayabileceğimizin farkındayım. Tasarım alanında ise, zamana direnebilecek işler yaratmaya inanıyorum.” Henry Timi